Telepati ve Telepatik Yatkınlık
Gönderilme zamanı: 16 Mar 2017, 11:04
Telepati ve Telepatik Yatkınlık Günümüz dünyasında madde ile iç içe geçmiş insanoğlu için herhangi bir araç olmaksızın iletişim kurmak nerede ise imkansız görülür. Oysa telepati yeteneği her canlıda vardır ve gelişime açıktır. Bu konuda yapılan çalışmalarda bu varsayımı doğrular niteliktedir.
Yapılan araştırmalarda Avustralya'da bulunan bazı yerli kabilelerinin özellikle aborjinlerin telepatik iletişimi kullandıkları belirlenmiştir. Yapılan denemelerde bir aborjin yerlisine verilen bilginin, aralarında herhangi bir sözlü iletişim olmadığı halde diğer aborjinler tarafından da öğrenildiği görülmüştür. Telepatik iletişim doğayla bağını koparmamış ve doğal yaşayan insanlarda doğal olarak görülebilmektedir. Bunun en büyük nedeni de maddesel boyutun ruhsal bağları henüz koparmamış olmasıdır.
Avustralya'da araştırma yapan araştırmacılardan biri olan Alexander Markey, Yeni Zelanda’lı Maori’lerin günümüzde hala telepati kullanarak iletişim sağlayabildiklerini yazmış olduğu kitabında doğal yaşam ve telepatik iletişim konusunu ayrıntılı bir şekilde dile getirmektedir. Benzer yöntemler Afrika kabilelerinde de, örneğin Tabu yerlilerinde kullanılmaktadır. Aynı şekilde hangi dine mensup olursa olsun ruhsal gelişimi temel alan çalışmalar, tasavvufi yöntem ve tekniklerle uğraşan kişilerde de ilk açığa çıkan özellikler arasında telapati yeteneği gelmektedir. Belli bir vird edinip bunu sürekli tekrarlayan kişilerde diğer insanların yaydıkları sinyalleri algılama ve alma yetenekleri artmakta ve düşünce sözle ifade edilmeden önce kişiye söylenebilecek düzeye gelmektedir.
Roger Luckhurst’a göre, Batı kültüründe telepati kavramı esas olarak 19. yy. sonlarında ortaya çıkmıştır. Bu dönemden önce bilim fiziksel olgulara yoğunlaşmıştı ve “zihin”le pek ilgilenmiyordu. Paranormal fenomeni anlama çalışmaları esas olarak canlısal manyetizma çalışmaları ile başlamıştır. Telepati daha sora metapsişik araştırmacılarca ele alınmış ve SPR gibi derneklerin kurulmasından bir süre sonra laboratuvar koşullarında yöntemli ve sistemli bir şekilde incelenmeye başlandı. Bu alanda ilk başarılı sonuçlar, parapsikolojinin öncüsü sayılan, Duke Üniversitesi'nden profesör J. B. Rhine tarfından elde edildi.
Duke Üniversitesi’nde yapılan bir dizi ESP deneyinde, 1850 deneyden 558’inde başarılı sonuç alınmıştı. Bu sonuçların rastlantıya dayalı olasılık hesaplarına göre gerçekleşme olasılığı ancak 22 milyarda birdi. Rhine’ın ESP ve telepati deneyleri üzerine yazdığı “Altmış Yıldan Sonra Duyular dışı Algılama” (Extra Sensory Perception After Sixty Years) adlı kitabı Harvard Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nce öğrenciler için akademik bir test kitabı olarak kabul edildi. Rhine gibi psişik araştırmacıların başarılı sonuçlar almasından sonra telepati laboratuvar koşulları içine çekildi ve parapsikolojik araştırma kapsamında ele alınmaya başlandı.
Telepatiye yatkınlık ve psikiyatrik bakış açısı: Düşünce sokma-silme kuruntuları ve psikolojik sembiyoz (karıştırma). Bu benzerlik bazı kişilerin neden telepati fikrine kapıldığını açıklayabilir. Düşünce sokma-silme, bir psikoz, özellikle şizofreni veya şizoafektif bozukluk, semptomudur. Bu semptomu gösteren ruhsal hastalar, yanılgılı bir şekilde, düşüncelerinden bazılarının kendilerinin olmadığına inanırlar, ama başkaları (yani diğer kişiler, dünyadışı yaratıklar, ya da komplocu istihbarat ajanları) beyinlerine düşünce koymaktadır (düşünce sokma). Bazı hastalar düşüncelerin beyinlerinden alındığını veya silindiğini (düşünce silme) sanırlar. Psikozun diğer semptomları yanısıra, düşünce sokma da ilaçlı tedavi ile azaltılabilir.
Konunun Devamı: Telepati ve Telepatik Yatkınlık
Yapılan araştırmalarda Avustralya'da bulunan bazı yerli kabilelerinin özellikle aborjinlerin telepatik iletişimi kullandıkları belirlenmiştir. Yapılan denemelerde bir aborjin yerlisine verilen bilginin, aralarında herhangi bir sözlü iletişim olmadığı halde diğer aborjinler tarafından da öğrenildiği görülmüştür. Telepatik iletişim doğayla bağını koparmamış ve doğal yaşayan insanlarda doğal olarak görülebilmektedir. Bunun en büyük nedeni de maddesel boyutun ruhsal bağları henüz koparmamış olmasıdır.
Avustralya'da araştırma yapan araştırmacılardan biri olan Alexander Markey, Yeni Zelanda’lı Maori’lerin günümüzde hala telepati kullanarak iletişim sağlayabildiklerini yazmış olduğu kitabında doğal yaşam ve telepatik iletişim konusunu ayrıntılı bir şekilde dile getirmektedir. Benzer yöntemler Afrika kabilelerinde de, örneğin Tabu yerlilerinde kullanılmaktadır. Aynı şekilde hangi dine mensup olursa olsun ruhsal gelişimi temel alan çalışmalar, tasavvufi yöntem ve tekniklerle uğraşan kişilerde de ilk açığa çıkan özellikler arasında telapati yeteneği gelmektedir. Belli bir vird edinip bunu sürekli tekrarlayan kişilerde diğer insanların yaydıkları sinyalleri algılama ve alma yetenekleri artmakta ve düşünce sözle ifade edilmeden önce kişiye söylenebilecek düzeye gelmektedir.
Roger Luckhurst’a göre, Batı kültüründe telepati kavramı esas olarak 19. yy. sonlarında ortaya çıkmıştır. Bu dönemden önce bilim fiziksel olgulara yoğunlaşmıştı ve “zihin”le pek ilgilenmiyordu. Paranormal fenomeni anlama çalışmaları esas olarak canlısal manyetizma çalışmaları ile başlamıştır. Telepati daha sora metapsişik araştırmacılarca ele alınmış ve SPR gibi derneklerin kurulmasından bir süre sonra laboratuvar koşullarında yöntemli ve sistemli bir şekilde incelenmeye başlandı. Bu alanda ilk başarılı sonuçlar, parapsikolojinin öncüsü sayılan, Duke Üniversitesi'nden profesör J. B. Rhine tarfından elde edildi.
Duke Üniversitesi’nde yapılan bir dizi ESP deneyinde, 1850 deneyden 558’inde başarılı sonuç alınmıştı. Bu sonuçların rastlantıya dayalı olasılık hesaplarına göre gerçekleşme olasılığı ancak 22 milyarda birdi. Rhine’ın ESP ve telepati deneyleri üzerine yazdığı “Altmış Yıldan Sonra Duyular dışı Algılama” (Extra Sensory Perception After Sixty Years) adlı kitabı Harvard Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nce öğrenciler için akademik bir test kitabı olarak kabul edildi. Rhine gibi psişik araştırmacıların başarılı sonuçlar almasından sonra telepati laboratuvar koşulları içine çekildi ve parapsikolojik araştırma kapsamında ele alınmaya başlandı.
Telepatiye yatkınlık ve psikiyatrik bakış açısı: Düşünce sokma-silme kuruntuları ve psikolojik sembiyoz (karıştırma). Bu benzerlik bazı kişilerin neden telepati fikrine kapıldığını açıklayabilir. Düşünce sokma-silme, bir psikoz, özellikle şizofreni veya şizoafektif bozukluk, semptomudur. Bu semptomu gösteren ruhsal hastalar, yanılgılı bir şekilde, düşüncelerinden bazılarının kendilerinin olmadığına inanırlar, ama başkaları (yani diğer kişiler, dünyadışı yaratıklar, ya da komplocu istihbarat ajanları) beyinlerine düşünce koymaktadır (düşünce sokma). Bazı hastalar düşüncelerin beyinlerinden alındığını veya silindiğini (düşünce silme) sanırlar. Psikozun diğer semptomları yanısıra, düşünce sokma da ilaçlı tedavi ile azaltılabilir.
Konunun Devamı: Telepati ve Telepatik Yatkınlık